Etkili Yaratıcı Cesaret

MediaCat, Haziran 2013 sayısında, Alice BBDO, ThinkNeuro, DORinsight ve Nar Ajans işbirliği ile son 25 yılın efsane reklamlarını belirlemişti. DORinsight araştırmasında Cem Yılmaz’ın A la Turca reklamı zirvede yer alırken; aynı verilerin nöroaraştırma sonuçlarında ilk sırada Tokai reklamı görülüyordu. Araştırma sonuçlarına göre efsane reklamların yedi ortak özelliği; samimiyet, cesaret, gerçekçi hikâye, ünlüyle özdeşleşme, mesajı müzikle aktarmak, slogan ve yakınlık şeklinde belirlenmişti. İyi hikâye ve cesaret arasındaki ilişki ise şu sözlerle anlatılmıştı: “Olumlu duygular kadar olumsuz duyguları da resmedebilme cesareti, daha akılda kalıcı hikâyeler ortaya çıkartmış. ”

Efsaneyi Efsane Yapan

Evet, cesaret. Hem reklamı hem reklamcısını hem de markasını efsane kılan değerlerden biri. . . Peki, bu değerin yüceltildiği bir ortamda mıyız? Atmosferi tasvir edecek göstergelerin bazıları şöyle: Ipsos Ad’Watch verilerine göre, 2010 yılında yüzde 3 ve üzeri hatırlanmaya sahip reklam sayısı en fazla 16, en az 9 olarak belirlenirken; 2014 yılında bu değer en fazla 5, en az 1 olarak belirleniyor. Kısacası, 2014 Eylül ayına dek, Nielsen verilerine göre televizyon ekranlarında kendine yer bulan 6 milyon 700 bin reklamdan pek azı izleyici tarafından hatırlanmaya değer bulunmuş ya da başka bir deyişle, hikâye örgüleri zihinleri fethetmeye yetebilmiş. Peki neden? Bu ay Advertising Age’in kapağına taşınan cesaret mevzusu; klişelerle iç içe, izleyicilerin reklama olan ilgisinin düşmeye başladığı bir ortamda ve hatırlanma oranları kritik bir düşüşe sahne olan reklam kuşağı eşliğinde masaya yatırılıyor.

Screenshot_1

Medya ve Dijitalde Zirveyi Paylaşanlar

Advertising Age bu ay iki önemli liste yayınladı. Kendi alanında oyunun kurallarını değiştiren isimlerden oluşan Media Mavens 2014, medya içeriğinde kilit değişiklikler yapmış ve bu sayede reklamverenlere yepyeni fırsatlar sunmuş 23 medya uzmanından meydana geliyor.

Marka mı Ürün mü?

Al Ries bu ayki yazısında, pazarlama camiasını oluşturan iki ekol arasında süregiden ihtilafa, ürün ve marka ekolüne odaklanıyor. Su götürmeyen bir gerçek var ki; tüketiciler de kendi aralarında ürün ve marka tutkunları olarak ayrılıyorlar. Her iki cephede de Ries’in öne çıkardığı temel faktör algıları iyi yönetmek. Ries yazısını şu sözlerle nihayete erdiriyor: “Ürün ekolüne mi marka ekolüne mi daha yakınsınız? Yoksa ortalarda bir yerlerde misiniz? Tarihin kılavuzluğuna bir nebze olsun güvenecek olursam, bu yazı sizin fikrinizi değiştirmeyecek. Algılara dair bir gerçek varsa, o da şu: Nadiren değişirler. ” Kısacası algılar yönetilebilir ama kolay kolay değişmez. Sizler de algılarınızı sınamaya hazır olun.

Screenshot_2

Diğer Haberler